Çin’de çıkarılan dev tüylü dinozor Yutyrannus huali

Arkeologlar, Çin’in kuzeydoğusunda bugüne kadar keşfedilen en büyük tüylü dinozor fosillerine ulaştı. Civcivlerinkine benzeyen ince tüylere sahip olduğu belirtilen fosillerin, nesli tükenmiş ve yaşayan canlılar arasında en büyük tüylü hayvanlara işaret ettiği belirtildi.

Arkeologlar, geçmişte Çin’in Liaoning eyaletinde tüylere sahip olduğu bilinen dinozor türlerine ulaşmıştı. Ancak en son ortaya çıkarılan ve tamamı korunmuş üç fosilin, bugüne dek bulunan en büyük tüylü dinozorlara ait olduğu ifade edildi.

125 milyon yıl öncesine ait olan fosillerden en büyüğü, yaklaşık 10 metre uzunluğunda. Bilim insanları, canlıyken bir buçuk ton ağırlığında olduğunu tahmin ettikleri dinozorun, bugüne kadar keşfedilen en büyük tüylü dinozor olduğu kabul edilen Beipiaosaurus’un yaklaşık 40 katı olduğunu ifade etti. Büyük dinozorun yanındaki diğer iki yavru dinozorun her birinin ise yarım ton ağırlığında olduğu tahmin ediliyor.

Gün ışığına çıkarılan fosillerin, yaşamış en yırtıcı dinozor Tyrannosaurus rex’in akrabası olduğu elde edilen bir diğer bulgu. Dinozorların yok olmasına yakın bir dönemde, 60 milyon yıl önce yaşamış olan T. Rex, ataları olabilecek türlere kıyasla tüylere sahip değildi.

‘TÜYLERİN EVRİMİ’
Nature dergisinde dün yayımlanan araştırmada yer alan Çinli ve Kanadalı paleontologlar, yaptıkları keşfin, “Eski çağlarda dev tüylü dinozorların yaşadığının kanıtı olduğunu ve tüylü dinozorların evirimine yeni bir ışık tuttuğunu” belirtti. Hangi türe ait olduğu tespit edilemeyen dinozorlara Latince ve Çincenin karışımı olan “güzel tüylü tiran” anlamındaki Yutyrannus huali adı verildi.

Pekin’deki Omurgalı Paleontoloji ve Paleontropoloji Ensititüsü’nden Xing Xu, “tüylerin sanıldığıın aksine çok daha fazla dinozorda bulunduğunu tahmin ettiklerini, özellikle etobur dinozorların ilk var oldukları dönemde tüylü olduklarını” ifade etti.

Araştırma ekibinin başındaki Xing, fosillerde buldukları tüylerin olgun kuşlardaki tüylere kıyasla civcivlerin sahip olduğu ince tüylere benzerlik gösterdiğini belirtti. Xing, bu kadar az gelişmiş tüylerin uçmaya kesinlikle imkan vermediğini belirtirken, dinozorların tüylerini başlıca yalıtım için kullandıklarını düşünüyor.

İKLİM DAHA SOĞUKTU

Amerikan Ulusal Tarih Müzesi’nden paleontolog Mark Norell, keşfin çok önemli olduğunu çünkü geçmişte dinozorların sadece yavruyken tüylere sahip olduklarını, yetişkinlikte tüylerini döktükleri inancının ortadan kalktığını” söyledi.

Araştırmada yer alan Kanadalı bilim insanı Corwin Sullivan ise ince tüylerin yalıtım amaçlı kullanılmasının yeni bir şey olmadığını belirtti. Sullivan, “Genelde büyük vücuda sahip hayvanlar ısıyı daha rahat koruyabilirler ve aşırı ısınma sorunu yaşarlar… Bu yüzden Yutyrannus biraz şaşırtıcı” dedi.

Araştırmacılar, buradan yola çıkarak, T.Rex’in dehşet saçtığı Kretase döneminden çok eski zamanlarda yaşamış olan Yutyrannus’un, daha soğuk bir iklimde var olduğunu tahmin ediyor. Öte yandan, bugün sıcak bölgelerde zürafa ve Afrika antilopu gibi  tüylü hayvanların yaşayabildiği ele alındığında, Yutyrannus’un sıcak bir iklimde yaşamış olabileceği de düşünülebilir.

Y. huali’nin Tyrannosauroidea içerisindeki sistematik pozisyonunu gösteren basitleştirilmiş bir kladogram.

Tüylerin dinozorda nasıl bir fonksiyon gördüğünün anlaşılabilmesi için, tüylerin vücudun ne kadarını kapladığı ve ne yoğunlukta olduğunun tespit edilmesi gerekecek. Çin ve Moğolistan’ın Gobi Çölü’nde bulunan fosiller üzerinde araştırmalar yapan Norell, “En son bulgular, tüylü dinozorlara bakışımızın son 15 yıl içinde nasıl değiştiğini en iyi şekilde gösteriyor” dedi.

T-rex yoksa hantal mıydı?

Bilim adamları neredeyse yüz yılı aşkın bir süredir Tyrannosaurus Rex kalıntılarını inceliyor. Her an sürpriz bulgular ortaya çıkıyor. Gelmiş geçmiş en canavar hayvan olarak filmlere konu olan “müthiş yırtıcı” dinozor T. Rex’in, aslında besin bulmakta zorlanan ve sadece leşle beslenebilen bir hayvan olduğu anlaşıldı.

Tyrannosaurus rex, son tebeşir döneminde bundan yaklaşık olarak 70-65 milyon yıl önce yaşıyordu. Yetişkin bir T-Rex iki ayak üzerine dikildiği zaman bir buçuk metre büyüklüğündeki kafasıyla ürkütücü bir görünüm sergilemekteydi. Her bir 18cm uzunluğunda 60 tane dişle çenesi de en az bedeni kadar korkutucuydu.

Bu nedenle birçok sinema filmine konu olması pek de şaşırtıcı olmasa gerek. T.rex ülkemizde de gösterilen Jurassic Park filmiyle en büyük üne kavuşmuştu.

Ama kim, 1905 yılında Amerikalı paleontolog Henry Fairfield Osborn tarafından adlandırılan bu dev etçil sürüngen, aslında sanıldığı kadar tehlikeli değildi belki de.

Saatte 40 km hız

Kimi araştırmacılar hızlı koşamadığını, kimileri ise avlanma konusunda çok beceriksiz olduğunu düşünüyorlar. Berkeley Üniversitesi’nden John Hutchinson ve Mariano Garcia bundan birkaç yıl önce Nature dergisinde, ’6000 kilo ağırlığında bir dinozor ne kadar hızlı koşabilir?’ diye sormuşlardı.

O güne kadar incelenen dinozor fosilleriyle, iki ayaklı büyük dinozorların 5m/s’lik (18 m/h) bir hızla hareket ettikleri hesaplanmıştı. Kemik analizleriyle yetinmek istemeyen Hutchinson ve Garcia, beden hacmi ve kas kitlesini hesaplamaya, dolayısıyla da hayvanların hareket hızı hakkında bilgi veren bir bilgisayar programı geliştirmişlerdi. İşte bu model de T.rex’in saatte 15 ila 40km’lık bir hızla koşabildiğini gösterdi.

Neredeyse yüz yılı aşkın bir süredir, T.rex’in tüm zamanların en büyük ve en yırtıcı sürüngeni olduğu sanılıyordu.

Bu bedeniyle avlanması zor

Fakat Museum of the Rockies kurumundan Jack Horner, dünyanın en zengin dinozor mezarlığı olarak bilinen Montana’daki Hell Creek formasyonundan çıkarılan çok iyi korunagelen sekiz T.rex fosilini inceledikten sonra, T.rex’in sahip olduğu beden yapısıyla avlanamayacağını kanıtlıyordu.

Bu tezin en iyi kanıtı yaklaşık olarak 15 yıl önce bulunan küçük ön ayak kemikleridir. Bu kalıntılara göre T.rex’in kolları ağzına bile götüremeyecek kadar kısaydı, tabii ki bu kadar kısa kollar kavga sırasında da pek kullanışlı olamazdı.

Mesela T.rex yere düştüğü zaman kollarıyla kendisini frenleyemezdi, diyen bilim adamı, dev hayvan için her düşüşün büyük bir eziyet olduğuna ve çok büyük zahmetlerle iki ayak üzerine dikilebildiğine inanıyor.

Bu açıdan bakıldığında T.rex ancak leşle beslenebilirdi ve bu tez de hayvanın diş yapısıyla açıklanabiliyor.

Bilim adamları o tarihe kadar sivri ve kuvvetli dişleriyle 250 kiloluk etleri ve kemikleri bir seferde avının bedeninden çıkarabildiğini düşünüyorlardı. Fakat daha sonraları yapılan analizlerle dişlerin kesmeye değil daha çok öğütmeye yaradığı anlaşıldı.

Koku merkezi büyük

T.rex’in diğer bir özelliği de beyniydi. Hayvanın görme merkezi çok küçük olmasına rağmen koku merkezi çok daha büyüktü. Yani T.rex çok kötü görmesine rağmen mükemmel koku alabiliyordu.

Bu bulgu T.rex’in leş yiyici olduğunu bir kez daha kanıtlamakta, ama Horner’e göre en önemli kanıt hayvanın arka ayakları. T.rex’in arka ayakları kesinlikle hızlı ve kısa koşular için değil uzun yürüyüşler için yaratılmış. Çünkü üst baldır kemikleri, incik kemiğine göre çok daha uzunlar. Oysa iki ayaklı hızı koşan hayvanların incik kemiği uzun, üst baldır kemikleri kısadır.

Ve tahmin edildiği gibi zamanının en büyük ve tehlikeli canlısı da değildi T.rex. Kısa bir süre önce bazı yeni fosilleri inceleyen bilim adamları Spinosaurus’un Tyrannosaurus rex’ten çok daha iri olduğunu buldular. 13m uzunluğundaki T-Rex, burnundan kuyruğuna kadar 17m gelen Spinosaurus’un yanında yavru gibi kalıyor.

Hızlı büyüme kısa yaşam

En iyi korunagelen, en büyük T-Rex, Field Müzesi’nde sergilenen ve buluşçusu Sue Hendrickson’na göre isimlendirilen Sue’dur.

Hendrickson’un fosilleri sayesinde paleontoloji çok sayıda önemli bilgiler edindi. Mesela kemiklerdeki büyüme halkalarının analizi sayesinde Tyrannosaurus’un çok hızlı büyüdüğü ve ömrünün en fazla 30 yıl olduğu anlaşılmıştı.

Fakat Florida Eyalet Üniversitesi’nden Gregory M.Erickson ve Alberta Üniversitesi bilim adamlarının şimdi Science dergisinde açıkladıkları gibi aslında birçokları bu kadar bile yaşamıyordu.

Araştırmacılar birbirlerine çok yakın olan dinozorları mercek altına alarak, Tyrannosauridae familyasının bireylerinin gerçekte ne kadar uzun yaşadığını bulmaya çalışmışlar. Bu amaçta Albertosaurus sarcophagus, Gorgosaurus liberatus, Daspletosaurus torosus ve Tyrannosaurus Rex’e ait kemik kalıntıları ayrıntılı bir şekilde incelenmiş.

22 Albertosaurus’a ait kemikleri üzerinde çalışmadan çıkan ilginç sonuç şu: fosiller arasında hiç biri genç bir hayvana ait değil. Sonuç diğer Tyrannosauridae türlerinin incelenmesiyle de kanıtlanabilmekte.

Tehlikeli dönem

Tyrannosaurus’ların çok hızlı büyüdükleri için çocukluk dönemlerini atlatma şansları çok büyüktü. Şöyle aynı dönemde yaşayan dinozorlarla aynı hızda büyüdükleri için onlara av olmuyorlardı. Öyle anlaşılıyor ki yetişkinlik dönemi onlar için daha tehlikeliydi.

Hemcinsleriyle dişileri tavlamak veya av için giriştikleri kavgalar sırasındaki yaralanmalara ait izler bugün bile kemiklerde açıkça görülebiliyor. Sürekli besin arayışı yüzünden yaşadığı stres ve üreme için gösterdiği çabalardan dolayı yetişkin T.rex’in yaşamı oldukça zorlu ve tehlikeli olmalıydı, diyor bilim adamları. “Tyrannosaurus’lar için çiftleşme tehlikeli bir oyundu.”

Kızıştıkları ve çiftleşmek için eş aradıkları zaman genelde hep kavgalar yaşanıyordu. Ve Florida Üniversitesi’nden James F.Gillooly, PloS Biology dergisinde yayımlamış olduğu son araştırma yazısında Tyrannosaurus’ların sıcakkanlığı olduklarına değinmekte.

Beden sıcaklığı 48 derece

Araştırma ekibi özellikle de büyük dinozorların daha sıcakkanlı olduğuna inanıyor. Analizlerin çıkış noktası, matematiksel bir model içinde ilişkilendirilen sekiz dinozor türünün beden büyüklüğü, sıcaklığı ve büyüme oranıyla ilgili verilerdi. Gillooly, dinozorlar büyürken, beden sıcaklıkları da önemli ölçüde değişiyordu diyor. Yani günümüzde yaşayan hayvanlardan tamamen farklıydılar.

Küçük dinozorların beden sıcaklıkları günümüzde soğukkanlı olarak tabir edilen sürüngenler gibi çevrenin sıcaklığına bağlıydı. Araştırmacıların tahminlerine göre en büyük dinozorun beden sıcaklığı 48 dereceye kadar çıkabiliyordu. Gillooly’nin modeli öte yandan timsahlarla da kanıtlanabilmekte.

Günümüzde yaşayan yavru timsahların beden sıcaklıkları da yetişkinler kadar yüksek değildir. Yani timsahlar büyüdükçe beden sıcaklıkları da artıyor.

Hamile plesiosaur fosili bazı şeyleri açıklığa kavuşturabilir

78 milyon yaşında olduğu tespit edilen bir plesiosaur fosili canlının üreme şekli konusunda önemli bilgiler içeriyor.

Amerikalı bilim adamlarının ortaya çıkardığı fosilde gelişmekte olan plesiosaur embriyosunun kemik parçalarının keşfedildiğini bildirdi. Parçalarda gelişmekte olan göğüs kafesi, omuz ve diz kapağı kemikleri keşfedildi.

Bu buluş ile plesiosaurların yumurta ile ürediği tezi de darbe yemiş oldu. Bulunan kemik kalıntıları sürüngenin embriyoyu kendi vücudunda geliştirdiğini kanıtladı.Tıpki balinalar ve diğer memeli canlılar gibi yavrusuna itina gösteren bir davranışa sahipti.F. Robin O’ Keefe “bir sürü küçük yavru yapmak yerine kocaman bir fetüs yapıyorlardı” diyor.

Yinede bu kalıntıların mezozoik döneme ait olması sebebiyle daha öncesi akuatik sürüngenlerin de bu yöntemle üreyip üremediği henüz bilinmiyor.

Dinozorları ne kadar tanıyoruz?

Dinozorlar 157,6 milyon yıl civarında kara hayatına egemen olmuş hayvanlardır. Dinozor, Yunancada korkunç kertenkele anlamına gelen iki sözcüğün birleştirilmesinden oluşturulmuştur. Bunun nedeni, geçmişte bilimadamlarının dinozorları bir cins kertenkele sanmalarıdır. Türkçede yaygın fakat yanlış olarak dinazor diye yazıldığı da olur. Dinozorlar yeryüzünde ilk kez 230-225 milyon yıl önce göründüler. 65 milyon yıl önce ise, çok sayıda dinozor türünün nesli tükenmişti.

Dinozorların 157,6 milyon yıl kadar yaşamasının sebeplerini şöyle açıklayabiliriz:

  1. Çevreye uyum sağladılar.
  2. Puflu ve su geçirmez derileri sayesinde korundular ve kuru kaldılar.
  3. Sert kabuklu yumurtaları sayesinde pek çok yavru yaşadı.
  4. O dönemde yaşayan diğer hayvanlara oranla daha kolay yürüdüklerinden kolayca yiyecek bulup, düşmanlarından kaçtılar.
  5. Bazı dinozorlar ot, bazıları da et yediklerinden yiyecek sıkıntısı çekmediler.
  6. Zamanının en güçlü türlerinden biri oldukları için diğer türde hayvanlar onlara karışmadılar.

Yeryüzünde çok sayıda dinozor türü bulunmaktaydı (850 civarında). Bunlardan kimi bitkilerle beslenirken (sauropod), kimi et yiyordu (theropod). En kalabalık otçul dinozor türleri, apatosaurus ve brachiosaur idi. Bunlar gelmiş geçmiş en büyük hayvanlardandı. Örneğin apatosaurus 30 ton ağırlık ve 21 metre uzunluğa ulaşabiliyordu.Ama T-Rex örneğinin en küçüğünün 19,4 metre olduğunu gördüler.Üstelik carnotaurus boynuzlu,çok görülmeyen türlerdendi.Ayrıca ceratosaurus türünün küçük ayakları vardı ama çok ölümcüldü. Diğer otçul dinozorlar, kendilerini etçil dinozorlardan korumaya yarayacak özel silahlara sahipti. Örneğin triceratops, başında üç boynuz taşırken, ankylosaurus çıkıntılı kemiklerle korunuyor, styracosaurus’un kuyruğunda ise sivri dikenler bulunuyordu.

Tabiki bazı kısa bacaklı dinozorlar vardı.Bunlardan deinonychus gibi ve kuzeni oviraptor gibi dinozorlar örnek verilebilir.Bu dinozorlar süratli ve yırtıcı olabilir.

Etçil dinozorlar, tıpkı insanlar gibi arka ayaklarının üzerinde yürüyorlardı. Ön ayakları çok küçüktüler.

Spinosaurus, Tyrannosaurus, Carnotaurus gibi bazıları son derece büyükken, Compsognathus (yaklaşık 5,5 kg ve 60 cm) gibileri de son derece küçüktü.

Dinozorların yumurtaları oldukça kalın kabukluydu. Bu kabuk içerisindeki yavruyu koruyor ve içindeki özel bağ sayesinde yavru güven içinde büyüyordu.

Dinozorlarla aynı dönemde pterosaurus,archaeopteryx gibi uçabilen canlılar da vardı, ama bunlar dinozorlarla çok yakından ilgili değildi. Aynı zamanda ichthyosaurus ve pleisiosaurus gibi çok sayıda yüzebilen sürüngen de vardı. Ama bunlar da dinozorlarla yakın bir ilintiye sahip değillerdi.

Yok oluşlarına dair teoriler

Dinozorların nasıl yok olduğuna dair bugüne değin bir çok iddia ortaya atılmıştır. Geçmişte, dinozorların kısa bir süre içinde toplu olarak nasıl yok oldukları uzun bir süre açıklanamamış ve yanardağ patlamalarından dünyadaki iklim değişikliklerine kadar çeşitli teoriler ortaya atılmıştır.

1980 de ise Nobel ödüllü fizikçi Luis Alvarez ve oğlu jeolog Walter Alvarez dinozorları bir göktaşının ortadan kaldırdığını ileri sürdü. Alvarezler’in bu görüşü 85′li yılların sonları ve 90′lı yılların başlarında bilim çevrelerinde ağırlık kazanmış ve ilerleyen yıllarda da ortak kabul olmuştur. Yapılan araştırmalar da bu görüşü kanıtlamıştır. Dinozorların nasıl yok olduğuna ilişkin bilim adamlarının sahip oldukları bu görüş dinozorların sonunun 65 milyon yıl önce yaklaşık 10 km çapında bir göktaşının Dünya’ya çarpmasıyla gerçekleştiğini açıklar. Bu göktaşı saatte 54.000 km hızla Meksika’nın Yukatan Yarımadası açıklarında Dünyaya çarpmış ve çarpma anında 200.000 km³ madde buharlaşmış, erimiş ya da yüzlerce kilometre öteye savrulmuştur. Bu çarpma sonucu canlı türlerinin %70′inden fazlası yok olmuş ve 170 km çapındaki, Dünya’nın en büyük kraterlerinden biri olan Chicxulub krateri meydana gelmiştir. Çarpmanın 100 milyon megaton TNT’ye eşdeğer bir enerji açığa çıkardığı tahmin edilmektedir. Çarpma sonucu oluşan toz tabakası atmosferi kaplamış, Dünya aylar boyu karanlıkta kalmış, sıcaklık suyun donma derecesine kadar düşmüş ve asit yağmurları yaşanmıştır. Aylarca süren bu karanlık ve soğuk dönemde bitkilerin fotosentez yapamaması besin zincirini yıkmış ve bu felaketler zinciri de dinozorların sonunu hazırlamıştır.Dünya hiç güneş görmeyince buz devri oluşmuştur. Dinozorlar da bu sırada ölmüştür.

Dinozorlar hakkındaki dedikodular doğru mu?

Dinozorlar, diğer hayvan gruplarının ötesinde insanın ilgisini garip bir büyüyle çekerler. Son yıllardaki yaygın kültürel etkinlikler sonucunda bu ilgi giderek yoğunlaşmaktadır. Fakat dinozorlar hakkında ne bilinmektedir? Halkın bildikleri ve inandıklarının çoğu yakıştırma veya benzetmelerden ibarettir. Bunlar sürüngen olduklarına göre soğukkanlı, çok suyuk, ağır, yavaş ve aptal, hayvanlardır. Tarih öncesinde yaşamışlardır ve belirli yerlerde büyük miktarlarda bulunmaktadırlar. Gerçek tümüyle başkadır.

Büyük, bir olasılıkla sıcakkanlıdırlar; yani memeliler ve kuşlar gibi vücut sıcaklıklarını sabit tutabilme yeteneğindedirler… Sabit iç sıcaklık ise enerji ve gelişmiş bir metabolizma gerektirir; bu da sürekli bir kas etkinliğini beraberinde getirir. Şu halde dinozorlar ne yavaş, ne de ağırdırlar; kütleleriyle orantılı bir biçimde oldukça hareketli olmak zorundadırlar. Kemiklerinin mikroskopik yapısı, devinim dinamikleri, beslenme biçimleri (otçul/etçil) dinozorların da memeliler, sürüngenler ve kuşlar’ gibi ayrı bir sınıf düzeyinde ele alınmalarını öngörmektedir.

Bazı film, roman veya çizgi romanlarda dinozorlar tarih, öncesi insanla çağdaş gösterilmektedir; bu görüntü tümüyle hayal ürünüdür, dinozorlar» jeolojik zamanların ikincisi olan Mesozoyik’te yaşamışlardır; 230 milyon yıl önce ortaya çıkmışlar ve 65 milyon yıl önce de yok olmuşlardır.., Oysa ki en eski. “australopithec” (insanın ilk atası) izleri 4 ya da. 5 milyon yaşındadır. Dinozorların 330 türü vardır. Bu hayvanların çoğunun. 30 metreye ulaşan devasa boyutla olmalarına karşın, bazı türleri ancak tavuk ‘boyundadır.

Son olarak, dinozorların pek çoğu sadece bulunan kemik parçalarından tanımlanımaktadır. Bir türün iskeleti ancak çeşitli, yörelerden derlenen kemiklerin, bir araya, getirilmesiyle bütünleştirilmektedir. Dinozorların, kıtalarda 165 milyon yıl süren, bir egemenlik sonrasında. Kıetase sonunda 65 milyon yıl önce aniden, yok olduklarına inanılmaktadır. Burada üç noktada, hata yapılmaktadır; Sadece dinozorlar değil, onlarla birlikte, hayvan, cinslerinin %60′ı da yok olmuştur; sert iklim ortamında 25 kg/dan ağır hayvanlar yaşamlarını sürdürme olanağı bulamamıştır. Bu olay kara ve denizi aynı zamanda etkilemişte; halbuki hiçbir deniz Dinozoru yoktur.. “Ani terimi yeterince kesin değildir, günlük, yaşantımızda birkaç saniyeyi ya da dakikayı anlattığı halde jeolojik zaman ölçeğinde bir milyon yıl ile ölçülmektedir. Onbinlerce yüzyılı, kapsayan bu dönemde pek çok olay geçmiş olabilir.

Kaynaklar:Vikipedi, jmo.org